Ortaokulda
bırakmıştım sırt çantası taşımayı. Hızlı büyüme hevesinden olsa gerek, kendimi
büyük olduğuma çantayı bırakarak inandırmaya çalıştım. Şimdilerde göçebe
hayatın verdiği etkiden dolayı en yakın arkadaşım oldu yine sırt çantası. Hem
bu çantanın yeri de ayrıydı hani, çantanın ilk sahibine olan saygımdan ötürü.
Eskiden çantanın içinde bir sürü defter, kitap, kalem taşırdım. Şimdi pek fazla
bir şey yok. Birkaç parça kıyafet, bir not defteri, bir kalem, bir çakmak, şarj
aleti ve kitaplar. Daha önce taşıdığım şeyler maddede ağırlardı belki ama şimdi
eşyalar manada ağır olduğundan belimi büküyor bazen sırt çantası. Zira çantada
Chinaski’nin pervasızlığı William Lee’nin bitkinliği var artık. Kendimden
parçalar görüyorum bazen onlarda. Yaşamadığım hayatları, deneyimleri onlardan
çalmak kolayıma geliyor. Buda benim hatalardan kaçma yolum. Vücudunda birden
fazla dövme barındıran biri beni rahatlıkla anlar. Bazen dövmecinin eli kayar
ve hayatında belki de sadece senin görebildiğin bir hata bırakır bedeninde.
Hayatımıza soktuğumuz insanlarda bir nevi dövmeciler aslında. Kaldıkları süre
zarfında yüzlerce resim kazıyorlar zihnimize ve farkında olmadan sadece bizim
görebildiğimiz küçük hatalar ile birlikte. Aynı bedenimizdeki dönüşü olmayan
dövmeler gibi. Yinede başka insanlar dövmeleri gördüğünde nezaketen de olsa
güzel olduklarını söylerler, oda hataları hafifletir. Zihnini de gösteremezsin
ya insanlara, sadece senin gördüğün hataları hafifletmek adına. Anlatmakta
kifayet etmez bir yerden sonra, ne kadar incelikli kullansan da dilini. Bazen
hataların kefaretini ödemek mümkün olmaz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder