7 Nisan 2014 Pazartesi

Sırt Çantası

Ortaokulda bırakmıştım sırt çantası taşımayı. Hızlı büyüme hevesinden olsa gerek, kendimi büyük olduğuma çantayı bırakarak inandırmaya çalıştım. Şimdilerde göçebe hayatın verdiği etkiden dolayı en yakın arkadaşım oldu yine sırt çantası. Hem bu çantanın yeri de ayrıydı hani, çantanın ilk sahibine olan saygımdan ötürü. Eskiden çantanın içinde bir sürü defter, kitap, kalem taşırdım. Şimdi pek fazla bir şey yok. Birkaç parça kıyafet, bir not defteri, bir kalem, bir çakmak, şarj aleti ve kitaplar. Daha önce taşıdığım şeyler maddede ağırlardı belki ama şimdi eşyalar manada ağır olduğundan belimi büküyor bazen sırt çantası. Zira çantada Chinaski’nin pervasızlığı William Lee’nin bitkinliği var artık. Kendimden parçalar görüyorum bazen onlarda. Yaşamadığım hayatları, deneyimleri onlardan çalmak kolayıma geliyor. Buda benim hatalardan kaçma yolum. Vücudunda birden fazla dövme barındıran biri beni rahatlıkla anlar. Bazen dövmecinin eli kayar ve hayatında belki de sadece senin görebildiğin bir hata bırakır bedeninde. Hayatımıza soktuğumuz insanlarda bir nevi dövmeciler aslında. Kaldıkları süre zarfında yüzlerce resim kazıyorlar zihnimize ve farkında olmadan sadece bizim görebildiğimiz küçük hatalar ile birlikte. Aynı bedenimizdeki dönüşü olmayan dövmeler gibi. Yinede başka insanlar dövmeleri gördüğünde nezaketen de olsa güzel olduklarını söylerler, oda hataları hafifletir. Zihnini de gösteremezsin ya insanlara, sadece senin gördüğün hataları hafifletmek adına. Anlatmakta kifayet etmez bir yerden sonra, ne kadar incelikli kullansan da dilini. Bazen hataların kefaretini ödemek mümkün olmaz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder